26 Eylül 2007 Çarşamba

En ciddi tehdit ve tehlike liberal demokrasidir…

Cumhuriyet rejimini hedef almış bulunan en büyük tehlike ve tehdidin ne şeriatçılıktan ne de bölücülükten geldiğini nihayet saptamış bulunuyoruz.


Bu tehdidin adı “liberal demokrasi”dir ve başı görüldüğü her yerde ezilmelidir.

Türk toplumunun anayasal bir demokrasiye sahip olması ve bu anayasanın “Kuvvetler ayrılığı”nı esas alması, kabul edilebilecek bir durum değildir.

“Hukukun üstünlüğü” de, temel hakların ve özgürlüklerin üstün değerler olarak kabul edilmesi de, bizim “rejim”imizi sarsar, çürütür.

Haklı rekabete dayalı serbest pazar ekonomisi, “devletçilik”in anti-tezi olduğu için kabul edilemez.

Laiklik, din ile devletin ayrı olması değil, devletin dinin efendisi olmasıdır. Laikliği “vicdan ve inanç özgürlüğü” biçiminde anlayan liberal demokrasi, elbet de reddedilmelidir.

Her çeşit otoriter ve totaliter düzenin karşısında bulunmak ve “ideolojik devlet”in yanlış olduğunu söylemek, doğrudan “rejim”in değişmesini istemek değil midir?


Çok ileri gidiyorlar


Liberal demokratlar, bu söylediklerimizi savunmakla da kalmıyorlar.

Seçim sonuçlarına saygılı olmak gerektiğini ileri sürmeye kadar da dayandırıyorlar hezeyanlarını. TBMM’de yeterli çoğunluğa sahip olan siyasi partilerin, yasa ve anayasa yapmak ve hatta cumhurbaşkanı seçmek gibi hakları olduğunu bile iddia ediyorlar.

Bununla da kalmıyorlar.

Başı açık olanlar gibi başı kapalı olan kadınların da eğitim hakkından eşit biçimde yararlanmalı gerektiğini savunuyorlar.

Devletin millete değil milletin devlete hizmet etmesi gerektiğini söylüyorlar.

Birey merkezli bir dünya istiyorlar.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi Avrupa Birliği ile entegrasyonu destekliyorlar ve “Kopenhag Kriterleri”nin Türkiye’de üst değerler olarak benimsenmesini savunuyorlar.

“Liberal demokrasi” nasıl Sovyetler Birliği’nde veya İran’ın Humeynici teokrasisinde reddedildiyse, bizde de reddedilmelidir.

Taliban Afganistan’ı veya Suudi Arabistan mı, yoksa Saddam Irak’ı mı liberal demokratlara hayat hakkı tanıdılar ki, biz bunları kabullenelim.

Biz “Batılı” olmak istiyoruz ama ne İngiltere, ne Fransa, ne de İskandinav ülkeleri bize model olamaz. Batı sadece liberal demokrasiden mi ibaret? Batı’da Hitler de var, Mussolini de, Franco da, Salazar da var. Ayrıca Çavuşesku olmasaydı Romanya, Jivkov olmasaydı Bulgaristan şimdi Avrupa Birliği üyesi olabilirler miydi? Yunanistan’ı “Albaylar Cuntası” çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmadı mı?


Pazarları asla


Açık ve seçik koyalım meseleyi ortaya.

Bu liberal demokratlar, Türkiye’nin gelişmiş, uygar dünya ile kaynaşmış, hukukun üstün, idarenin şeffaf olduğu bir ülke konumunda bulunmasını hayal ediyorlar. AK Parti iktidarını da bu yönde ilerlemesi, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarını hızlandırması için baskı altında tutuyorlar.

Bu nasıl kabul edilebilir ki?

Bu liberal demokratlar yüzünden AK Parti’nin gizli emelleri perdeleniyor. Bu nedenle rahat rahat “darbe istiyoruz” bile diyemiyoruz.

Bunlar adımızı “demokrasi düşmanı”na çıkardılar.

Bu noktada “Biz kimiz” diye sorarsanız, buna da cevap verelim:

- Biz Ertuğrul Özkök ve arkadaşlarıyız. Biz haftanın altı günü Ankaralı, pazar günleri de dünyalı olmaya çalışanlarız. Hafta arası liberal demokratları, pazar günleri de şarap markalarını listeleriz. Biz “Pazarları asla” şarkısını söyleyenlerdeniz. Haftada bir gün Batılı olabiliriz.



Mehmet Barlas - 26.09.2007

9 Eylül 2007 Pazar

Shay

Okuma ve ogrenme zorlugu ceken cocuklara ozel egitim veren bir okul icin
bagis toplama yemeginde, cocuklardan birisinin babasi katilimcilar
tarafindan asla unutulmayacak bir konusma yapti. Okula ve kendini adamis
ogretmenleri kutladiktan sonra soyle bir soru sordu:
"Disardaki etkenler tarafindan etkilenmedikce doga her seyi mukemmel bir
sekil ve sirada yapiyor. Ama yine de oglum Shay, diger cocuklarin
ogrendikleri gibi ogrenemiyor. Diger cocuklarin anlayabildikleri gibi
anlayamiyor. Oglumda dogal olmasi gerekenler seyler nerede?"
Bu soru karsisinda dinleyiciler sessiz kaldilar.
Baba devam etti. "Ben inaniyorum ki, dunyaya fiziksel ve zeka engelli Shay
gibi bir cocuk geldiginde, gercek insan dogasi kendini gosterme firsatini
buluyor ve bu da insanlarin o cocuga davranis sekillerinde kendini gosteriyor."
Ve sonra asagidaki hikayeyi anlatmaya basladi:
Shay ve babasi bir gun parkta Shayin tanidigi birkac cocugun baseball
oynadiklarini gorduler.
Shay sordu, "Acaba oynamama izin verirler mi?"
Shay'in babasi cogu cocugun Shay gibi bir cocugun takimlarinda oynamasini
istemeyeceklerini ama ayni zamanda eger ogluna izin verirlerse oglunun o cok
ihtiyacini duydugu, engellerine ragmen baskalari tarafindan kabul edilmenin
ozguveni ve sahiplenme duygusunu verecegini de biliyordu.
Shay'in babasi cocuklardan birinin yanina yaklasti ve (fazla birsey
beklemeyerek) Shay in oynayip oynayamayacagini sordu. Cocuk soyle
danisabilecegi birilerine bakti ve sonra "Su anda 6 sayi gerideyiz ve oyun
sekizinci turunda. Herhalde takima girebilir ben de onu dokuzuncu turda
vurucu olarak sokmaya calisirim" dedi.
Shay buyuk bir gayretle takimin yanina gitti ve yuzunde kocaman bir
gulumseme ile takim t-shirtini giydi.
Babasi gozunde yas, kalbi sicak duygularla dolu onu izledi. Cocuklar oglunun
kabul edilmesinden dolayi babanin mutlulugunu gorduler. Sekizinci turun
sonunda Shay'in takimi birkac puan kazandi ama hala 3 sayi gerideydi.
Dokuzuncu turun basinda Shay eldiveni eline gecirdi ve sag acik sahaya
cikti. Ona dogru hic top isabet etmemesine ragmen oyunda olmaktan son derece
mutluydu ve babasi ona tribunlerden el salladigini gordugunde yuzunde
kocaman bir gulumseme vardi.
Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takimi yine puan kazandi. Simdi butun
kaleler doluydu, oyunu kazanma sansi ortaya cikmisti ve topa vurma sirasi
Shay'e gelmisti.
Bu noktada Shay'in vurucu olmasina izin vererek oyunu kaybetme riskini mi
almaliydilar? Sasirtici bir hamleyle Shay'e sopayi verdiler. Herkes topa
isabet ettirme sansinin sifir oldugunu biliyorlardi cunku birakin topa
vurmayi Shay sopayi bile elinde tutmasini bilmiyordu.
Ama Shay sahaya ciktiginda top atici, diger takimin kazanma sanslarini bir
kenara birakarak Shay'e bu firsati tanidiklarini gorunce birkac adim one
giderek yumusak bir sekilde topu Shay'e dogru firlatti. Ilk topa Shay
zorlukla sopayi savurdu ama iskaladi.
Atici tekrar birkac adim one dogru geldi ve topu yine yumusak bir sekilde
Shay'e dogru atti. Shay sopayi savurdu ve hafifce topa dokunarak yere
aticiya dogru vurdu.
Oyun simdi bitecekti. Atici topu yerden aldi ve ilk kaledeki adamina
kolaylikla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti.
Ama atici topu aldi ve ilk kaledeki adaminin basinin uzerinden diger takim
arkadaslarinin erisemeyecegi yere firlatti. Tribunlerdeki herkes ve iki
takimda bagirmaya basladilar,
"Shay, ilk kaleye kos, ilk kaleye kos!" Shay hayatinda hic bu kadar uzaga
kosmamisti ama ilk kaleye gidebildi. Saskinliktan buyumus gozleriyle yere
coktu.
Herkes bagirmaya devam etti, "Ikinci kaleye kos, ikinci kaleye kos" Nefes
nefese Shay zorlukla ikinci kaleye kosabildi. Shay ikinci kaleye geldigi
sirada acik sahada diger takimdan biri topu almisti ... takimin en kucugu
olan bu cocuk kahraman olma sansini elinde tutuyordu. Topu
ikinci kaledeki adamina atabilirdi ama top aticisinin niyetini anladigindan
o da kasitli olarak topu ucuncu kaledeki arkadasinin basinin uzerinden atti.
Herkes bagiriyordu, "Shay, Shay, Shay, butun yolu kos Shay"
Karsi takimdan birinin yardim ederek onu ucuncu kaleye dogru dondurmesiyle
Shay ucuncu kaleye kosabildi, "Ucuncuye kos! Shay, ucuncuye kos!"
Shay ucuncuye gelirken diger takimdaki cocuklar ve seyirciler ayaga
kalkmislardi ve bagiriyorlardi, "Shay, hepsini kos! Hepsini kos!" Shay
hepsini kostu ve oyunu takimi icin kazanan bir kahraman olarak herkes
tarafindan alkislandi.
"O gun", dedi babasi, gozlerinden yaslar asagiya dogru suzulerek,
"iki takimdaki cocuklar da dunyaya bir parca sevgi ve insanlik getirmeyi
basardilar".
Shay bir sonraki yaza yetisemedi. O kis oldu. Bir kahraman oldugunu ve
babasini mutlu ettigini, ve eve geldiginde annesinin de gozyaslari icinde
onu kucakladigini asla unutmadi.